2 Mayıs 2011 Pazartesi

Kartezyen Metafizik ve Düşüncenin Öznesizliği





Yaşamlarımızın bir anlamı var mı? Bu sorunun cevabına duyduğumuz merak bizi felsefeye yaklaştıran ilk güdü. Birbiri ardına bitmeksizin sıralanan sorular cevaplarıyla ancak felsefede buluşabilirler. Bilimi anlamada felsefenin vazgeçilmezliği var oluşumuzun kökenini yorumlamak için gereken soruları sormamızı sağlıyor. Bu noktada var oluşumuza ait cevapları bilim felsefesinde bulabilmekteyiz.

Maddeyi tanımlamaya giden yolda rasyonalitenin doğadaki yerinin belirlenmesi gerekliliktir. Zira maddeye ulaşırken takip edilecek yol -çıkış noktası her ne kadar metafizik de olsa- rasyonalite üzerinden geçmektedir. Mananın tanımını nörobiyolojik ve felsefi olarak yapmak ise onun madde ile ilişkisini kavramanın temel şartlarından biridir. Saffet Murat Tura eserini “kartezyen metafizikle yapılan materyalist bir hesaplaşmanın ürünü” olarak adlandırıyor. Madde ve Mana' da rasyonaliteden sapmadan metafizik soruların yanıtlarını arıyoruz. Manayı kavramaya yönelik tanımlar sunan yazar parça ve bütün arasındaki bağı inceleyerek “mana” ifadesinin zihninizdeki resmini netleştiriyor.

Doğanın kendi içinde açıklanabilirliği varsayımından yola çıkarak bilimsel bilgiye ulaşmak mümkündür. Doğayı rasyonel şekilde tarif etmek ve doğa olaylarını akılcı biçimde açıklamak için doğaüstü varsayımlara başvurulamayacağı gibi şahsi mistik deneyimler de doğaüstünün kanıtı olarak kabul edilemez. Adı üzerinde bunlar kişisel deneyimlerdir ve evrensel bir gerçeklik barındırmazlar. Bireysel deneyimleri doğaüstünün kanıtı olarak görmek -eğer gerçekten varsa- metafizik varlığı da hiçe saymak anlamına gelecektir.

Evrim, evrenin bugünkü halini anlayabilmemiz için önümüzdeki en önemli veri kaynağıdır. Genetik biliminin ilerlemesiyle paleontolojik göstergelerin çok ötesinde evrimsel kanıtlara sahip olduk. Evrimi oluşturan raslantısal değişimler ve çevre etkisinin büyük rol oynadığı doğal seçilim, algımızı zorlayacak uzunlukta bir zaman dilimi boyunca olageldi. Üst üste dökülen kum tanelerinin yeterli zaman geçtikten sonra bir dağa dönüşebileceğini anlamamız görece kolaydır. Ancak aşkın güce olan inanç benzer bir transformasyonun kendileri için de mümkün olabileceği düşüncesinden hep uzak tutmuştur insanları. Oysa evrimin doğal bir seyir olduğunu içselleştirdiğimizde evrenin rasyonalitesini daha kolay anlayabiliriz. Tüm bilim insalarının ortak görüşte buluştukları evrim teorisini dünyanın gerçeğini açıklamada temel referanslardan biri olarak alan yazar, onu “insanlık tarihinde ilk kez açıklama ve yorumlamayı tek bir formülde ifade edebilmeyi başarması bakımından eşsiz” olarak nitelendiriyor.

Fiziksel ve kimyasal gerçeklikleri kullanarak maddeye ilişkin açıklamalara ulaşmak mümkündür. Biyolojinin diğer bilimlerden farkı ise fizik ve kimya gibi açıklayıcı değil yorumlama yoluyla öznesiz rasyonaliteye varma özelliğidir. Eserde diyalektik materyalizmin ışığında doğa felsefesinin paradigmatik bilim örneği olarak fiziğin değil, biyolojinin alınması gerektiği vurgulanarak, bu doğa biliminin beyin-anlam ilişkisi problemlerini çözebilecek güçte olduğu anlatılıyor. Biyolojik bilimler materyalist felsefeden yola çıkarak değerlendirildiğinde canlıların “yaptığını” varsaydığımız olaylar aslında edimsel öznelerden uzak, canlılığın doğal seyrinde olagelmektedir. Tura' nın ifadeleriyle örneklersek, bitkiler fotosentez yapmazlar; fotosentez olayı bir takım fiziksel ve kimyasal etkileşimler sonucu bitkilerin bünyesinde olagelir. Bu örneğin ardından fotosentezi öznesiz bir olay olarak nitelendirebiliriz. Zira organizmada meydana gelen bu faaliyet bir edim olmamasıyla öznesiz niteliktedir. Benzer örnekler daha kompleks canlılar için de geçerliliğini korur. Gündelik ifadelerimizde öznelere mal ettiğimiz olayların bütünü aslında özneden uzak bir biçimde meydana gelmektedir. Vücut sistemlerimizde (sindirim, dolaşım vb) gerçekleşen olayların öznesi olmadığımız gibi emosyonlar(ımız)ın ve düşünceler(imiz)in de sahibi bizler değiliz. Çünkü bir özneye yüklediğimiz düşünceler aslında nörofizyolojik değişimlerin (hücresel / elektriksel faaliyetlerin) birer sonucu olarak meydana gelmektedir. Yazar bu yaklaşımla felsefe tarihinin en ünlü argümanı olan “düşünüyorum öyleyse varım” ı yanlışlıyor. Maddesel olarak “ben” i kanıtlamak için gerekli olan argümanı “düşünce olayını içeriyorum, o halde varım” şeklinde yeniden yapılandırıyor.



Materyalist felsefede ruh ve beden birbirinden ayrı algılanamaz. “Düşünen insan ve maddesel olarak var olan insan” fikri düşüncenin aşkın bir öznenin ürünü gibi algılanmasına yol açmaktadır. Oysa düşünce bedensel bir aktivitenin, beyinsel mekanizmaların faaliylerinin, sonucu gerçekleşen bir olaydır. İnsanın bu rasyonalite ile uzlaşması bazı engeller taşımaktadır. Çünkü edimsel özneyi yok etmek insanların kolayca benimseyebilecekleri bir fikir değildir. Bunun sebebi kendimizi edimsel özne gibi varsaydığımız kartezyen algı taşıyor olmamızdır. Bu algı beynimizde gerçekleşen zihinsel faaliyetleri bizden içeri bir öznenin iradesine bağlamamıza yol açmaktadır.

Bir psikiyatrist olan Saffet Murat Tura felsefi donanımı ile pozitif bilimleri yorumlarken okurlarına metafizikten rasyonele doğru bir köprü uzatıyor. Varlığın kökeni ve devamlılığı konusunda materyalist yaklaşımın açıklayıcılığını kullanan Madde ve Mana, Türk felsefe dünyasında son yıllarda kaleme alınmış en kaliteli eserlerden biri şüphesiz. Tura beynin kimyasını kartezyen algının dışında açıklarken beynimizin her hücresini maddenin derin felsefi anlamlarını sorgulamaya sevk ediyor.

Yazar evrimi ve diyalektik materyalizmi, hermeneutiği, doğa bilimlerini ve metafiziği kullanarak mananın maddesel sahibini ya da sahipsizliğini sorguluyor. Bu sorgulama engin bilgisi ve güçlü anlatımı ile birleşince bilime ve felsefeye ilgi duyan, soru sormayı seven okurlar için muazzam bir kitap çıkıyor ortaya. Genç nörobilimcilere bilim felsefesi üzerine dersler de veren Tura geleceğin bilim insanlarına geniş ufuklar kazandıracak bu armağanı ile bilim felsefesi kitaplığınıza eşsiz bir yerli eser kazandırıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder