1 Mart 2012 Perşembe

Beyaz Önlük, Siyah Şapka



Son yirmi beş yıldan beri tıp ve tüketim kültürü, kontrolden çıkmış bir hengâmenin içinde sürükleniyor. Bu sürüklenmenin etkileri ilk kez bu denli ayrıntılı olarak gözler önüne seriliyor.

Hayat kurtarması, hastaları iyileştirmesi beklenen “beyaz önlüklü” tıp, her ne pahasına olursa olsun daha çok satmak isteyen “siyah şapkalı” agresif bir endüstriye dönüştü. İşte modern tıbbın karanlık yüzüne yolculuk tam da bu dönüşümün hikâyesi aslında.

The New Yorker ve The Atlantic Monthly’de yazan, tıp doktoru ve biyoetik uzmanı Carl Elliott, bizi davet ettiği bu yolculukta, eski usul hekimlik anlayışını, tüketim kapitalizmine feda eden sosyoekonomik değişimi, karanlığa katkı sunan aktörleri deşifre ediyor. Mesela ilaç üreticileri için “bilimsel” makaleler kaleme alan yazarlar, yani ilaç firmalarının sözünden çıkmayan hayaletler! Hekimleri armağana boğma yarışında, satış kotasını tutturmak için elinden geleni ardına koymayan tıbbi satış mümessilleri, tıp camiasını son gelişmeler konusunda bilgilendirmek için dünyayı gezen “fikir liderleri”, ticarileşmiş tıbbın endüstri desteğiyle sunduğu bütün nimetlerin denetiminden sorumlu olan etik uzmanları… Ve profesyonel kobaylık müessesesi… Hepsi aydınlığın etrafına birer tuğla koyarak karartıyor ortamı.

Carl Elliott ise küçük bir kibrit çakıyor ve kurumsallaşmış olduğu için artık hiç kimsenin bir sorun olarak algılamadığı “aldatma kültürü”nü keşfe çıkıyor. Elliott, insanı derinden sarsan öyküleri ve renkli karakterleri bir sıçrama tahtası olarak kullanıp, para etrafında dönen önemli etik sorunların kökenini araştırıyor. Acaba alınıp satılmaması gereken bazı şeyler olabilir mi? İş etiği hangi açılardan tıp etiği ile çatışır? Ve tıp alanındaki tüketim kültüründe ters giden nedir? Elliott bu soruları sorarken, ister istemez neşterini dokunduruveriyor!

O neşterin dokunduğu tıbbın yumuşak karnından ortaya saçılanları okuduğunuzda siz de çok şaşıracaksınız!


Bir hekim ve etik uzmanı olan Carl Elliott, “Beyaz Önlük Siyah Şapka” adlı kitabında, tıp dünyasına eleştirel gözle farklı cephelerden bakıyor. İlaç araştırmalarında denek olarak kullanılan kobayların cephesinden, kimi düzmece olan bilimsel makaleleri kaleme alan hayalet yazarların cephesinden, doktorları belirli ilaçları reçeteye yazmaları için manipüle etmeye çalışan tıbbi satış mümessillerinin cephesinden, tıp etiğini meslek edinen ancak endüstrinin maşasına dönüşebilen biyoetik uzmanlarının cephesinden…


Elliott, kendilerine bir tür geçim kaynağı yaratmak için ilaç çalışmalarına katılan profesyonel deneklerin, yani kobayların tecrübelerinden sunduğu kesitlerde bir yandan kobaylık müessesesinin etik yönünü sorgularken, diğer taraftan peş peşe ilaç çalışmalarına katılan kobaylarla yürütülen bu araştırmaların bilimselliğinin ne denli su götürür olduğunu gözler önüne seriyor.


Elliott, eskiden tıp fakültelerinde ya da eğitim hastanelerinde yürütülen ilaç çalışmalarının, ilaç firmaları tarafından özel sektöre nasıl kaydırıldığını anlatırken, bu değişimin sonucunda türeyen sözleşmeli araştırma kuruluşlarının, ilaç geliştirme sürecinin her aşamasında ürünün arkasını nasıl kolladığını, ilacın hızla onay alabilmesi için yapılanları ve bu arada görmezden gelinenleri, hasıraltı edilen bilgileri, kurumsal inceleme kurullarının bu süreçteki rolünü deşifre ediyor. Yazar, hekim sorumluluğu ile endüstri arasındaki çıkar çatışmalarının ne denli tehlikeli olabileceğini vurgularken, geçmişte ilaç firmalarından bazılarına karşı açılan hukuk davalarından da çarpıcı örnekler veriyor.

Elliott’ın örneklerle irdelediği bir başka konuysa, kanıta dayalı tıbbın temelini oluşturan klinik araştırmalar ve bu araştırmaların yazılı metne dönüştürülmesiyle hazırlanan bilimsel dergilerde yayımlanan makaleler. Tıp yayıncılığı sektörünü de masaya yatıran Carl Elliott’ın sorguladığı konulardan bir başkası, hekimlerin hastalarına uyguladığı tedavileri yönlendiren bilimsel makalelerin güvenilirliği.


“İlaç pazarlamasının çoğunlukla pazarlama gibi gözükmemesi gerektiği düşünülür” diyor Carl Elliott. “Hekimler, reklâmlara değil, deneysel kanıtlara dayanarak ilaç yazdıkları konusunda ısrar ederler (hastalar da buna inanmak ister). Bu nedenle, ta başından beri ilaç üreticileri pazarlama araçlarını deneysel kanıt sunan araçlara olabildiğince yakın bir kılıkta tasarlamaya çalışmışlardır: Tıbbi dergiler, bilimsel makaleler, özetler, sempozyumlar, konferanslar, slayt gösterileri ve yuvarlak masa toplantıları.”


O halde büyük ölçüde ilaç endüstrisinin güdümünde hazırlanan, son derece bilimselmiş gibi görünen bu ayrıntılı senaryoya ne kadar güvenebiliriz? Bir başka deyişle, finansal çıkarların her şeyin üzerinde olduğu bir alanda at koşturan ilaç firmalarının arasında hastaların çıkarlarını ön planda tutmakla yükümlü olan doktorlar da, yine ilaç endüstrisinin desteğiyle yapılan çalışmalara, yayımlanan makalelere, yapılan toplantılara göre karar veriyorlarsa, verdikleri kararların gerçekten de hastaların çıkarını gözettiği iddia edilebilir mi? Dahası, tıp profesyonelleri bu aldatmacanın ne kadar farkında?


Yazar, ilaç endüstrisiyle tıp dünyası arasındaki çetrefilli çıkar ilişkilerine dikkat çekerken, bu ilişkilerde önemli rol üstlenen iki grubun etkisini özellikle inceliyor. Bunlardan birincisi, ilaçların satışından sorumlu olan tıbbi satış mümessilleri, yani endüstriyle doktorlar arasındaki ana iletişim kanalını oluşturan ve satışından sorumlu oldukları ilacın kotasını tutturmak için didinip duran firma temsilcileri. Diğeriyse, kendi alanlarındaki son gelişmeleri meslektaşlarına duyurmak üzere toplantıdan toplantıya koşturan ve hayalet yazarların hazırladığı makalelerin altına kendi imzasını koyan kanaat önderleri.


Sonuç olarak Carl Elliott’ın anlattıkları, aslında toplumun herhangi bir kesimini değil, hepimizi ilgilendiriyor. Sağlık hizmetlerinden faydalanan/faydalanamayan vatandaşları, hastaları, potansiyel hasta adayları olan sağlıklı nüfusu... Sağlık sektöründe çalışan tüm profesyonelleri, şu anda tıp fakültelerinde öğrenci olup da birkaç yıl sonra hastaların sorumluluğunu üstlenecek olan doktor adaylarını, meslek örgütlerini... İlaç firmalarının CEO’dan medikal müdüre, ürün müdüründen tıbbi satış mümessilline varana dek bütün çalışanlarını... Sağlık muhabirlerini, tıp yayıncılığıyla uğraşanları... Elliott her ne kadar Birleşik Devletler’deki çığırından çıkmış sağlık sisteminin genel bir resmini çiziyor gibi görünse de, aslında tüketim kapitalizminin sağlık sistemini nasıl ele geçirmiş olduğunu anlatıyor kitabında; dolayısıyla verdiği örnekler Birleşik Devletlerle sınırlı değil, küreselleştiği ve sermayenin esiri olduğu ölçüde kirlenmiş sağlık sisteminin parçası olan bütün ülkelerle ilgili.

Yazar: Carl Elliott

İngilizceden çeviren: Şiirsel Taş

Yayınevi: Hayykitap - 171


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder