16 Mart 2010 Salı
Altın Tozu
Ev istiyorum.
Boğaz' ı ya da Ada' yı görsün ama muhakkak denize baksın.
Kapıda da bir Jeep' e hayır diyemem.
Gucci, Versace, D&G ve bazen Diesel olmak üzere 20-30 tane güneş gözlüğü...
Ayakkabılarım odalarındaki raflarda dururken, ben arkamda Louis Vuitton bavullarımı sürükleyerek St. Tropez' de ufak bir "vakasyon" için şehirden ayrılıyorum.
Voila!
Yola çıkarken onlarcasının arasından seçtiğim cep telefonum, gece-gündüz, spor ve hatta yatak kıyafetlerim tamamen haute couture olarak üretiliyor.
Christian Dior sevsem de Paris' e gittiğimde Parfum sur Mesure' ü ziyaret etmeden duramıyorum.
Hızlı adımlarla yürüme sebebim beni esir alan "sürekli yapacak daha fazla şeyim olduğu" hissi. Pradalar' ım kaldırımları ezerken, pardesümün eteğinden altın tozu saçıyorum.
Sürekli Avrupa' nun tozunu yutmama rağmen her cemiyette şovenist nidalar atıyor, "cennet vatanım" ayağına alkış topluyorum.
Champs Elysee ile Bağdat Caddesi' ni kıyaslıyor, araba gürültüsünü sevdiğime kendimi inandırıyorum.
Yorkie' mi hiçbir seyahatimde yanıma alamıyorum, ah prosedürler.
Bu geri zekalı avrupalılar kendilerini ne zannediyorlar anlamıyorum. Çoğu, onun bir aylık veteriner masrafı ile tam bir yıl geçiniyor.
Uff mon cher, bıktım bu keşmekeşten. Sanırım yaşlılığımda kuzeyde bir orman evinde yaşayacağım.
Yok canım ne Karadeniz' i? İsveç, belki Finlandiya.
Genç, yaz tatilerinde hamallık yaparak harç parası biriktiredursun. Ben sadece yeni LV' min hamalıyım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder