28 Nisan 2010 Çarşamba

Dört Ayaklı Umut


Umut bazen dört ayaklıdır İstanbul’ da. Pencereler kapanıp ışıklar söndüğü vakit, yalnızlık yayılmaya başlar kentin damarlarına. Hayat, evlerde uykuyla devam ederken bu saatlerde, sokak lambasının altında yalnız bir beden belirir. İliklerine kadar soğuğu hisseden bedenin kah titrediğini, kah tedirgin bir uykuyla yere serildiğini gölgelerde görebilirsiniz.

Rüzgarın duvarları yalayıp boğaza aktığı sokaklar, kentin kılcallarıdır. Buralarda yalnızlığın ve korkunun acısıyla doyan, dört ayak ve bir kuyruktur bazen.

Kimilerine göre kılcalları dolaşan mikroplardır bunlar, kimilerine göre ise bizi mutlu kılan organik unsurlar.

Her iki ihtimalde de mutsuzluğu, çaresizliği, korkuyu ve şefkate duyulan açlığı nesilden nesile aktarırlar zihinlerinde bu dört ayaklılar.

Koşullar ne olursa olsun, okşayan bir elle canlanır tüm umutları, hiç yıpranmamışcasına.


Kent ve Köpekler

Sokak köpeklerinin “sorun” olarak algılanması sadece cumhuriyet dönemine ait bir durum değildir. Şehir tarihi boyunca hem kentin unsurları hem de baş belaları olarak görülen bir biyolojik gruptur onlar. Bazen itilmiş, bazen sahiplenilmiş, bazen eğitilmiş, bazen ise “sürülmüşlerdir”. Etnik ayrımcılığın lanetlendiği günümüzde, henüz çözümlenememiş türsel ayrımcılığın birincil kurbanlarıdır sokak köpekleri.

Yaşam hakları imzalanacak protokollere, ihalelere, belli kesimlerde sürekli tartışma konusu olan yasalara bağlıdır. Her daim iki dudağın arasındadır ölümleri.

Uğradıkları -her iki yönde- ayrımcılık göz önüne alındığında, zümrelerin kaderlerine sağlam birer metafordur kent yaşamında hapsolmuş sokak köpeklerinin yaşadıkları.

İstanbul her konuda olduğu gibi sokak köpeklerine gösterilen ilgi ya da nefret hususunda da aşırılıkların yuvası olagelmiştir yüzyıllardır.


İstanbul ve Sokak Köpekleri

Bu kitapla şehrin belki de en dışlanmış ama en eski sakinlerine dikkat çekiliyor. Köpekler, tıpkı insanlar gibi bu şehirde doğuyor, bu şehrin havasını soluyor ve bu şehirde ölüyorlar.

Ölümleri genelde içinde saygı ya da merhamet barındırmayan ruhsuz birer ritüel olarak kalıyor. Arkalarından fazlaca gözyaşı dökülmüyor, kentin diğer sakinlerinde olduğunun aksine.

Eser, İstanbul’ da yaşayagelmiş sokak köpeklerinin kaderlerinin kısa bir özetini veriyor. Halk tarafından sahiplenilişleri, nefretin odağına itilişleri, Hayırsız Ada’ ya sürülüşleri...

Şehrin köpekleri son yıllarda, onları seven halkı ve yerel yönetimleri sıkca karşı karşıya getiriyor. “Sokak köpeği sorununa çözüm arayışı” hedefiyle başlayan görüşmeler, karşılıklı atışmalara ve bazen şiddetli siyasi tartışmalara neden oluyor.

Siyasetten habersiz, çarşının balıkçı tezgahları altında bebeklerini emziren Karabaş, brandanın altında saklıyor yavrularını nefret ve zulümden.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder