20 Aralık 2012 Perşembe

Tavares'le gerçekliğin ötesine


29 Mayıs sabahı, günün ilk saatlerinde, bir denklemin parçaları gibi bir araya getirilmeyi bekleyen bir grup yalnız adam ve kadın, geleceklerinden habersiz yazgılarının izinden gitmektedirler. Hepsinin ortak özelliği, herhangi bir sebepten, gecenin bu saatinde uyanık olmalarıdır. 

Ernst Spengler ayaklarını çerçeveden ayırıp kendini yüksekten boşluğa bırakmayı hayal ederken, Mylia eski kilisenin arka bahçesinde büyük bir ağrıyla boğuşmakta, varoluşunu ve yön veremediği kaderini sorgulamaktadır. Aynı saatlerde Mylia’nın eski eşi, ününü kaybetmiş bir doktor olan Theodor Busbeck, kötülük ve korkuyla beslenen bir planın başlangıcına kendisini hazırlamakta, tuvalet masasının önündeki Hanna bir cerrahın titizliğiyle kavradığı kalemi göz kapaklarının eğimlerinde dolaştırmaktadır. 

Mylia, bu saatte uyanık olan insanların sıradan hayatlar yaşayamayacağını bilir. Gece kontrolden çıkacak tesadüflere ve algıların ötesinde bir öyküye gebedir. Kudüs’ün kurgusal örüntüsünü oluşturan olayların büyük kısmı bu sabah saatlerinde meydana gelir. Kısa bölümlerin bir diğerini takip ettiği hikâyede Gonçalo M. Tavares, birbirleriyle örtüşen hayatların ve kaderlerin dansını sunar okuyucuya. 

Bilinmezliğin ve tedirginliğin kucağındaki Kudüs’te, birbirinden bağımsız hayatların, şehrin sokak lambaları altında kurduğu köprü, şiddetin, korkunun ve acının çizdiği yolda uzanacak ve hayal gücünü zorlayan bir macera, ışıkların altında, tüm çıplaklığıyla boy gösterecektir...

2 Ekim 2012 Salı

Amsterdam'dan yaşam desteği: Ada Breedveld

Yeni keşfettim;
çok sevdim.








Sizler de sevin! 

1 Ekim 2012 Pazartesi

Hızlı Tüketim Ürünlerinde Hız Kesmeyen Etik




Hızlı tüketim ürünleri (FMCG) hayatımızın her alanında büyük öneme sahip. Modernleşen toplum, çalışma koşullarının değişmesi, zamanın hızlanmasını beraberinde getiriyor. Tüketim alışkanlıklarımızın sürekli değiştiği bu yüzyılda gerek ruhsal gerekse bedensel konfor git gide önem kazanıyor. Hayatımızın büyük kısmını kolaylaştırmayı vaat eden hızlı tüketim ürünleri vazgeçilmez tüketim öğeleri haline gelirken yepyeni bir konu önem kazanmaya başlıyor: Etik.

Etik Sorumluluk İlk Şart
Etik, geleneksel anlamıyla elbette yeni bir terim değil. Ne var ki ilerleyen zamanla birlikte kapsamı ve niteliği farklılaşan etik kavramı hayatımızın her alanında bizlere dokunan tüm öğeleri belli standartlara iten nitelikte. Etiğin en büyük öneme sahip olduğu alan ise sağlık. Sağlık alanında araştırıcıdan, uygulayıcıya, yatırımcıdan, sağlık iletişimcisine kadar etik her adımda durup düşünülmesi gereken kuralları beraberinde getiriyor. Sağlığa etki eden ya da ettiği düşünülen her ürünün fikir aşamasından kullanımımıza geçene kadar geçen sürede gerçekleşen tüm safhalar ciddi bir ahlaki sorumluluk altında ilerlemeyi gerektiriyor.

Ahlaki Değerler Çerçeveyi Çiziyor
FMCG ürünlerinde direkt sağlıkla ilişkilendirilen segment söz konusu olduğunda ürünün pazarlama biçimi ve halka arzı büyük önem kazanıyor. Sağlık üzerinde belli etkileri saptanmış ve bu yönde pazara kazandırılmış bir ürünün toplum nezdinde güven kazanması her zaman ürünün niteliğiyle paralel olmayabiliyor. Sağlık destek ürünlerinin arasında büyük satış rakamlarına ulaşan ancak sonrasında satışı yasaklanan birçok ürün karşımıza çıkıyor. Sağlığa direkt ya da dolaylı yoldan etki eden ürünlerin bu anlamda ne denli efektif oldukları ciddi bir araştırmayı gerektiriyor. Etik değerlere sırt çevirerek yapılacak uygulamalar ise doğrudan halk sağlığını bozabiliyor. Sağlıkta yaşanacak tüm aksilikler bireylerin hayatını olumsuz yönde etkilediği gibi, iş veriminde azalma ve ülke ekonomisinde zarar anlamına geliyor. Kısa süreli ve hafif olarak tanımlanacak bir istenmeyen etki geniş bir kitlenin problemi haline geldiğinde toplum verimliliğinin yara alması anlamına geliyor. İşte bu noktada, piyasada sağlığa katkıda bulunduğu gerekçesiyle yer bulan ürünlerle çalışan iletişim ve pazarlama uzmanlarının işleri zorlaşıyor.

Söz Konusu Sağlık Olunca Bir Kez Daha Düşünmek Gerekiyor
Bir FMCG ürünün sadece üretici tarafından onaylanması ve halka “sağlığa faydalı” etiketiyle arz edilmesi bu ürünün her bireyde söz konusu faydayı sunacağı anlamına gelmeyebiliyor. İnsanlar gerek bedensel gerekse ruhsal olarak fazlasıyla karmaşık yapılar barındırıyor ve birbirlerinden keskin farklılıklar gösterebiliyor. Tüm bu bireysel farklılıklar, ilaç ve medikal ürünlerde olduğu gibi hızlı tüketim ürünleri ve sağlığa katkıda bulunduğu düşünülen diğer tüm ürünlerin kolayca standardize edilmesini engelliyor. Farklılıkların yol açtığı temel sorun ihtiyaçların çeşitliliği oluyor. İhtiyaçların bu denli çeşitli olması ise onlara cevap verecek ürünlerin çok kolay geliştirilememesi anlamına geliyor. Bir kişi, cinsiyet ya da yaş grubu için büyük fayda elde edilebilen ürün başka kişi ve gruplarda nötr ya da tümden uygunsuz özellik gösterebiliyor. Bu nedenle sağlık alanında avantajlarıyla ön plana çıkarılan ürünler söz konusu olduğunda bir kez daha düşünmek gerekiyor.

Etik Sınırları İçinde Hareket Etmek Önem Kazanıyor
Pazarlama uzmanları sağlık alanında sahip olduğu avantajlarla ön plana çıkarılan ürünlerle çalışırken birçok etik sınırın içine hapsoluyor. Tüm pazarlama alanlarında etiğin üzerine halk sağlığını koruma faktörü eklendiğinde yüklenilen sorumluluk artıyor ve ürüne yönelik sorgulama ihtiyacı yükseliyor. Örneğin ortopedik özellikleri dolayısıyla insan sağlığına katkı sağladığı öne sürülerek ön plana çıkarılmak istenen bir ürünün pazarlamaya yönelik kampanyalara dahil edilebilmesi için ürünün bu özelliği gerçekten barındırıp barındırmadığından emin olmak gerekiyor. Bunun en iyi yolu ise kalite sertifikaları, bakanlık ve benzeri üst kurumların onaylarından faydalanmak oluyor. Uzun süren ciddi araştırmalarla sağlık yönünden avantajları kanıtlanmış ve bilimsel perspektifte birçok referansa sahip ürünlerin halka arzı pazarlama cephesinde de daha kolay olurken yeni ürünlerde tüketicinin güvenini kazanmak için fazlası gerekebiliyor.

Tüketim Alışkanlıklarını Farklı Faktörler Belirliyor
Tüketim alışkanlıklarına yönelik yapılan birçok araştırma kişilerin reklamlar ve ürüne yönelik resmi referansların ötesinde, satın alma kararı üzerinde toplumsal interaksiyonun büyük önemi olduğunu gösteriyor. Uzmanların önerileri, büyük reklam kampanyaları ve kurum onaylarının yanı sıra sevilen ve güvenilen kişilerden alınan geribildirimler tüketicilerin ürün tercihlerinde temel belirleyici faktör oluyor. Bu aşamada farklı pazarlama stratejileri ön plana çıkmaya başlıyor. Toplumun güvenini kazanmak kısa vadede daha kolay olabilirken yıllar süren bir marka egemenliği yaratmak için söz konusu ürünün vaat ettiği faydaları tüketiciye reel anlamda sunabilmesi gerekiyor. Bu da ürünün geliştirilme aşamasında ne denli etik değerlerden ödün vermeden kalındığıyla yakından ilişkili bir durum olarak kendini gösteriyor. Zira etik değerlere bağlı geliştirilen bir ürün, kullanıcıya mümkün olan maksimum faydayı sağlamayı garanti ediyor. Faydanın gerçekliğinden emin olan bireyler ise satın alma tercihlerini bu üründen yana kullanıyor ve geribildirimlerini bu yönde yapıyorlar.

Özenli Kararlar ve Stratejiler Ön Plana Çıkıyor
Pazarlama alanında çalışan profesyonellerin sağlıkla ilişkili ürünlerle çalışırken daha özenli kararlar alması ve stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Söz konusu alan sağlık olduğunda, pazarlanan ürünü topluma sunarken yanıltıcı ifadelerden kaçınmanın önemi bir kat daha önem kazanıyor. Yine arz edilecek ürünün tüm nitelikleri hakkında detaylı bilgi, ürünün güvenilirliğinin bilim çevreleri ve resmi kurumlarca onay almış olması pazarlama planını düşünmeye başlamadan önce sorgulanması gereken ön şartlar olarak önümüze çıkıyor. Bilimsel referanslar ile kalitesini kanıtlamış ve ülkenin ilgili resmi kurumlarınca sağlığa yönelik faydası tescil edilmiş ürünü pazarlamak gerek pazarlamacı ve iletişimcinin gerekse halkın etik değerler ışığında aydınlatılmış hizmete ulaşması anlamına geliyor.


Ozan Ezgi Berberoğlu
Farmaskop / Sağlık İletişim Eki - 2012

Medya Planlaması Sağlık İletişiminin Başrol Oyuncularından




Sağlık sektörü, yatırım alanları içinde ciddi yere sahip güçlü bir sektör. Sektörün dinamikleri ve yüksek etik standartlara bağlılığı ise bu alanı diğerlerinden keskin biçimde ayırıyor. Tıpkı diğer sektörlerde olduğu gibi sağlık sektöründe de toplumu ortaya çıkarılan işin içtenliğine ikna etmek ancak yeterli sosyal etkileşim ve düzgün planlanmış bir sağlık iletişimi stratejisi ile mümkün. Dünyada hızla önem kazanan sağlık iletişimi, birçok farklı disiplinin bir arada çalıştığı bu sektörün halkaları arasında yapıştırıcı görevi görüyor. Sektörün tüm öğelerini bir arada tutmanın etkin yollarını aramanın yanında sektörün topluma dönük yüzünü de yine sağlık iletişimcileri oluşturuyor.

Sağlık Tanımının Kapsamı Genişliyor
Sağlık, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yayımladığı bültende “herhangi bir hastalık ve güçsüzlük halinin olmaması ve bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam bir iyi olma durumu” olarak tanımlanıyor. Yine bu kavramın bir uzantısı olarak toplum sağlığı, toplum içinde yaşayan bireylerin fiziksel ve ruhsal yönden iyi olma durumları ile birbirleri arasında normal ilişkiler kurabilme yetilerinin muhafazası anlamına geliyor. Tüm tanımların ötesinde sağlık ve sağlıklı olma hali herkesin yaşam boyu sahip olmak istedikleri yegâne unsur, bir anlamda hayatın devamlılığı için temel ilke olarak görülebilir.

Sağlık İletişimi Önemini Adından Alıyor
Gerek bireysel gerekse toplum sağlığının, korunması ve iyileştirilmesi gereken temel unsur olduğu düşünüldüğünde sağlık sektörünün her alanında konumlanan kişi ve kuruluşlara çok büyük sorumluluklar düşüyor. Bu sorumluluğu paylaşanlar ilk etapta araştırıcılar ve uygulayıcı konumundaki sağlık profesyonelleri olarak düşünülse de bileşenlerin daha fazla olduğunu unutmamak gerekiyor. Zira sektörün büyümesi, sağlık alanında yapılan araştırmaların ve yatırımın gün geçtikçe artması, sağlık alanında yeni profesyonel alanlar ortaya çıkarıyor. Sektörün öğelerinin artması ve toplumun sağlık konusunda bilinçlenmesi ile gerek sağlık sektörü mensupları ve sağlık profesyonelleri arasında gerekse sektör ile toplum arasında iletişimin rolü artıyor. Araştırma, üretim ve uygulama gibi tüm alanlarında büyük titizlik ve ciddi etik yükümlülükler gerektiren sağlık sektörü, iletişim ve medya planlaması konusunda da özel bir öneme sahip. Bu önemi sektörün ait olduğu kavramdan, yani sağlıktan aldığını söyleyebiliriz.

Medya Planlaması Uzmanlık Gerektiriyor
Medya planlamasını medyanın kullanım kılavuzu olarak adlandırmak yanlış olmaz. Sağlık iletişimi gibi hassas bir alanda medya planlaması yapmak bu konuda ciddi bir donanım sahibi olmayı gerektiriyor. Doğru mesajın doğru kişilere ulaştırılması ve mesajın yine doğru biçimde anlaşılması medya planlayıcının temel sorumluluklarını oluşturuyor. Bu noktada, medya planı yapacak profesyonellerin hedef kitle belirleme konusunda başarı elde etmeleri toplumun ve sektör çalışanlarının beklentileri ve algılarını çok iyi tartabilen, sağduyulu kişiler olma zorunluluğunu doğuruyor. Medya planlamasında başarılı iş çıkarmanın şartlarından biri hedef kitleye ulaştırılacak mesajın doğru ve etkili olması. İletilen mesajın etkisini belirleyen faktörlerin başında ise ne denli yaratıcı bir zihinden çıktığı geliyor. Diğer alanlarda yaratıcılığın sınırlarını daha geniş tutmak mümkün olabilirken, konu sağlık iletişimi olduğunda birçok kısıt gerek yaratıcı fikirler gerekse halka arz yöntemlerinde keskin sınırlar çiziyor. Bu sınırlar içinde daha dar hareket alanında etkin iş çıkarmak ise tamamen sağlık iletişimi ajanslarının ve medya planlaması uzmanlarının becerilerine kalıyor.

Sağlık İletişimi Ciddi Bir İş
Güncel yasalar ve etik ölçütlere sıkı sıkıya bağlı olan sağlık iletişimi alanı birçok kısıtın etkisi altında gibi görünse de, son yıllarda ciddi atılımlar gösteriyor. Sağlık iletişimi ve medya planlaması konusunda artan başarılar hem dünyada hem de Türkiye’de ön plana çıkan isimleri ödüllendiriyor. Bunun yanında, sürekli artan beklenti ve sektörün dinamiği bu alanda çalışan tüm bireyleri daha fazla yaratıcı olmaya ve odakları belirlerken daha dikkatli davranmaya itiyor.

Medya Planlaması Önem Kazanıyor
Medya planlaması tüm alanlarda olduğu gibi sağlık iletişiminde de git gide önemini artırıyor. Sağlık alanında yanıltıcı bilgiden uzak ve efektif reklamların yapılması medya planlamasının ne denli başarılı olduğunu yansıtan önemli bir ölçüt olarak görülüyor. Hedef kitleye aktarılan mesajın hem diğerlerinden farklı –fark yaratan- hem de etik ve yasal yükümlülüklere uygun olması medya planlamasının kapsamını genişletiyor. Atılan her adımda gösterilmesi gereken hassasiyetin artması planlamayı ciddi bir ekip işi haline dönüştürüyor. Daha az kişinin profesyonel bilgiye sahip olduğu sağlık alanı bu anlamda ciddi bir iletişim uzmanlık dalı olarak ortaya çıkıyor. Uygun planlama istenen sonuca en hızlı ve kolay ulaşımın anahtarı oluyor. Başarıya giden yolda sıkı araştırma, güçlü bir ekip koordinasyonu, geniş bir iletişim ve sağlık bilgisi olmazsa olmazlar arasında sayılırken, sağlık sektörünün ve toplumun nabzını en iyi tutan en doğru işin altına imzasını atıyor.

Sağlık İletişimi Stratejisi Birçok Bileşen Üzerinde Yükseliyor
Sağlık iletişimi stratejisi oluştururken birçok bileşenin bir arada değerlendirilmesi gerekiyor. Topluma iletilmesi gereken mesaj ile sağlık profesyonellerine iletilecek mesajlar birbirlerinden farklılık gösterebiliyor. Yine topluma iletilecek mesaj aynı zamanda sağlık profesyonellerinin uygun gördüğü çerçeve içinde tutuluyor. Böylece etik problemlerin önüne geçilmiş ve mesajın doğruluğu teyit edilmiş oluyor. Özellikle mesajın topluma iletilmesi noktasında toplumun hassasiyetleri, bağlı oldukları kültürel ve ahlaki değerler hatta espri anlayışları ve olayları algılama biçimlerinin tayini önemli unsurlar olarak ön plana çıkıyor. Tüm bu detayların doğru analizi ve bu analizin işe dönüştürülmesi iletişim uzmanlarının sorumluluk alanına giriyor. İyi bir sağlık iletişimi planı ve medya planlaması tüm bu öğelerin eşzamanlı denetimi ve sentezi ile gerçekleşiyor.

Ozan Ezgi Berberoğlu
Farmaskop / Sağlık İletişim Eki - 2012

17 Eylül 2012 Pazartesi

Uyanma...

Sakın uyanma! 
Uyuduğun sürece benim sırrımsın. 
Uyandığında gerçek olacaksın 
ve herkesin.



15 Nisan 2012 Pazar

Dört Ateşli Yosma Tadında



Dün uzun bir gündü. Gecesi kahkahayla biten günleri böyle tanımlamayı seviyorum. Zira gülmenin hayata katkısıyla ilgili çocukluktan gelen bir inanca sahibim...

...

Kavramların içlerinde zıtlarını da barındırdığı bilinen bir gerçektir. Aşk kurgumuzun içinde nefretin var olabilmesi, her özgürlüğün aslında kısıtlar üzerinden tanım bulması gibidir bu zıtlık. Ad olarak birbirine kontrast bulduğunuz ya da eksen dışında tuttuğunuz haller aslında birbirini tamamlar, şekillendirir ya da anlamlandırır çoğu zaman. Cinsellik de bu kavramlardan biridir bir bakıma. İnsanın kendi cinselliğine dışarıdan bakması hemen her zaman komik algılanır; çoğu zaman başkasınınkine de. Yeşil Çam’ın düşüşü olarak değerlendirilen erotik Türk sineması yıllarına ters açıdan yaklaştığımızda, zıtlardan oluşan bütünlüğün keşfinin aslında bu dönemde hızlandığını görebiliriz. Zira “Tokmak Nuri”nin afişine baktığımızda erotizm ve gülmeceyi bir arada görebiliyorsak, zıtlar bu dönemde başarıyla bir araya getirilmiş demektir. Seksin daha kabul görür halde sergilenmesi için dinamiğinde barındırdığı komediyi gün ışığına çıkarmak elbette küçümsenecek bir girişim değildir. Öyle ki bu projeksiyon insanın hemen her zaman açlığını çektiği iki noktaya etkir; cinsel haz ve gülmeye duyulan ihtiyaca. Biliyoruz ki cinsellik, biyolojik ödül mekanizmalarıyla desteklenen güçlü bir güdü. Bu noktada, malzemesi insan olan bu kavramın pazara yönelik işlenmesi gayet karlı bir yaklaşım. Peki ya gülmece? Bunun cevabınıysa bir arkadaş toplantısında rastlantı sonucu bulduk…


Keyifli günün sürprizli gecesini Alternatif-İstanbul Rehberi'nde yayımlanan Erotizm Üzerine Örülen Beyaz Perde yazımda bulabilirsiniz. :)

22 Mart 2012 Perşembe

Kitap Okuyoruz!



KİTAP OKUNACAK İLLER VE OKUMA MERKEZLERİ


26 Mart 2012 Pazartesi Günü

Adana- Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi Bahçesi-saat: 12.30-13.00

Ağrı-İl Halk Kütüphanesi Önü-saat: 12.30-13.00

Ankara-Abdi İpekçi Parkı-Sıhhiye -saat: 12.30-13.00

Artvin-Çokkatlı Otopark ve Spor Kompleksi Binası Boğa Heykeli Yanı-saat: 12.30-13.00

Aydın-İl Halk Kütüphanesi Karşısı/Turistik Park Yanı-saat:12.30-13.00

Balıkesir-Valilik Hizmet Binası Önü/Dinlenme Alanı-saat: 12.00-13.00

Bartın-Bartın Orman İşletme Müdürlüğü Bahçesi-saat: 12.30-13.00

Bursa- Uludağ Üniversitesi Mediko Sosyal Merkezi Önü-saat 12.30-13.00

Bingöl- Kültür Merkezi Binası Önü-saat: 12.30-13.00

Bitlis-Şehir Merkezi-saat: 12.30-13.00

Burdur- Cumhuriyet Meydanı Anıt Alanı-saat: 12.30-13.00

Çanakkale- Çanakkale 18 Mart Üniv. Anafartalar Kampusu-saat 12.30-13.00

Çorum-Çorum Kültür Sitesi Meydanı-saat:12.30-13.00

Denizli-Denizli Belediyesi Önü-saat:12.30-13.00

Diyarbakır-İl Halk Kütüphanesi Bahçesi-saat:12.30-13.00

Edirne- Saraçlar Caddesi-saat: 12.30-13.00

Erzincan-Cumhuriyet Meydanı-saat: 12.30-13.00

Erzurum-Yakutiye Medresesi Önü-saat: 12.30-13.00

Eskişehir-İl Halk Kütüphanesi Bahçesi-saat:12.30-13.00

Gaziantep-Kırkayak Parkı/İl Halk Kütüphanesi Karşısı-saat: 12.30-13.00

İstanbul –Galatasaray Lisesi Önü-İstiklal Caddesi –Taksim/Beyoğlu- saat: 12.30-13.00

İzmir-Konak Meydanı Saat Kulesi Önü-Konak –saat: 12.30-13.00

İzmir-Bornova Cumhuriyet Meydanı-saat: 12.30-13.00

Karabük-Halk Eğitim Merkezi Önü-saat: 12.30-13.00

Karaman- Piri Reis Kültür Merkezi Önü-saat: 12.00-13.00

Kırıkkale- Cumhuriyet Meydanı- saat: 12.30-13.00

Kocaeli-Sabancı Kültür Sitesi Önü-saat: 12.30-13.00

Malatya - İl Halk Kütüphanesi Önü-Kernek Meydanı-saat:12.30-13.00

Manisa- Manisa İl Halk Kütüphanesi(KİTAPSARAY) Bahçesi-saat:12.30-13.00

Muş- Ceylan Alışveriş Merkezi Önü-saat: 14.00-14.30

Osmaniye- Park 328 AVM- saat:12.30-13.00

Sakarya- Atatürk Bulvarı AKM Önü-Saat: 12.30-13.00

Sinop- Valilik Önü-saat: 12.30-13.00

Şanlıurfa-Cengiz Topel Meydanı-saat: 12.30-13.00

27 Mart 2012 Salı Günü

Afyonkarahisar- Hattat Ahmet Karahisari Kültür ve Sanat Merkezi /Uydukent -saat: 12.30-13.00

İzmir-Konak Meydanı Saat Kulesi Önü-Konak –saat: 12.30-13.00

28 Mart 2012 Çarşamba Günü

Bolu- Abant İzzet Baysal Üniversitesi Kütüphanesi-saat: 12.00-12.30


31 Mart 2012 Cumartesi Günü

Kıbrıs/Lefkoşa- Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Büyükhan/Lefkoşa-saat: 11.00

(III. Geleneksel Kitapla Buluşma Vakti” Kitap Okuma Etkinliği)

Not: Kitap Okuma gerçekleşecek iller ve meydanlar belirlendikçe bu liste güncellenecektir.

Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Merkezi –TKD Kampus


Ayrıntılı Bilgi İçin:

Aydın İleri

Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkan Yardımcısı

aydinileri@gmail.com

0535 896 53 36

1 Mart 2012 Perşembe

Beyaz Önlük, Siyah Şapka



Son yirmi beş yıldan beri tıp ve tüketim kültürü, kontrolden çıkmış bir hengâmenin içinde sürükleniyor. Bu sürüklenmenin etkileri ilk kez bu denli ayrıntılı olarak gözler önüne seriliyor.

Hayat kurtarması, hastaları iyileştirmesi beklenen “beyaz önlüklü” tıp, her ne pahasına olursa olsun daha çok satmak isteyen “siyah şapkalı” agresif bir endüstriye dönüştü. İşte modern tıbbın karanlık yüzüne yolculuk tam da bu dönüşümün hikâyesi aslında.

The New Yorker ve The Atlantic Monthly’de yazan, tıp doktoru ve biyoetik uzmanı Carl Elliott, bizi davet ettiği bu yolculukta, eski usul hekimlik anlayışını, tüketim kapitalizmine feda eden sosyoekonomik değişimi, karanlığa katkı sunan aktörleri deşifre ediyor. Mesela ilaç üreticileri için “bilimsel” makaleler kaleme alan yazarlar, yani ilaç firmalarının sözünden çıkmayan hayaletler! Hekimleri armağana boğma yarışında, satış kotasını tutturmak için elinden geleni ardına koymayan tıbbi satış mümessilleri, tıp camiasını son gelişmeler konusunda bilgilendirmek için dünyayı gezen “fikir liderleri”, ticarileşmiş tıbbın endüstri desteğiyle sunduğu bütün nimetlerin denetiminden sorumlu olan etik uzmanları… Ve profesyonel kobaylık müessesesi… Hepsi aydınlığın etrafına birer tuğla koyarak karartıyor ortamı.

Carl Elliott ise küçük bir kibrit çakıyor ve kurumsallaşmış olduğu için artık hiç kimsenin bir sorun olarak algılamadığı “aldatma kültürü”nü keşfe çıkıyor. Elliott, insanı derinden sarsan öyküleri ve renkli karakterleri bir sıçrama tahtası olarak kullanıp, para etrafında dönen önemli etik sorunların kökenini araştırıyor. Acaba alınıp satılmaması gereken bazı şeyler olabilir mi? İş etiği hangi açılardan tıp etiği ile çatışır? Ve tıp alanındaki tüketim kültüründe ters giden nedir? Elliott bu soruları sorarken, ister istemez neşterini dokunduruveriyor!

O neşterin dokunduğu tıbbın yumuşak karnından ortaya saçılanları okuduğunuzda siz de çok şaşıracaksınız!


Bir hekim ve etik uzmanı olan Carl Elliott, “Beyaz Önlük Siyah Şapka” adlı kitabında, tıp dünyasına eleştirel gözle farklı cephelerden bakıyor. İlaç araştırmalarında denek olarak kullanılan kobayların cephesinden, kimi düzmece olan bilimsel makaleleri kaleme alan hayalet yazarların cephesinden, doktorları belirli ilaçları reçeteye yazmaları için manipüle etmeye çalışan tıbbi satış mümessillerinin cephesinden, tıp etiğini meslek edinen ancak endüstrinin maşasına dönüşebilen biyoetik uzmanlarının cephesinden…


Elliott, kendilerine bir tür geçim kaynağı yaratmak için ilaç çalışmalarına katılan profesyonel deneklerin, yani kobayların tecrübelerinden sunduğu kesitlerde bir yandan kobaylık müessesesinin etik yönünü sorgularken, diğer taraftan peş peşe ilaç çalışmalarına katılan kobaylarla yürütülen bu araştırmaların bilimselliğinin ne denli su götürür olduğunu gözler önüne seriyor.


Elliott, eskiden tıp fakültelerinde ya da eğitim hastanelerinde yürütülen ilaç çalışmalarının, ilaç firmaları tarafından özel sektöre nasıl kaydırıldığını anlatırken, bu değişimin sonucunda türeyen sözleşmeli araştırma kuruluşlarının, ilaç geliştirme sürecinin her aşamasında ürünün arkasını nasıl kolladığını, ilacın hızla onay alabilmesi için yapılanları ve bu arada görmezden gelinenleri, hasıraltı edilen bilgileri, kurumsal inceleme kurullarının bu süreçteki rolünü deşifre ediyor. Yazar, hekim sorumluluğu ile endüstri arasındaki çıkar çatışmalarının ne denli tehlikeli olabileceğini vurgularken, geçmişte ilaç firmalarından bazılarına karşı açılan hukuk davalarından da çarpıcı örnekler veriyor.

Elliott’ın örneklerle irdelediği bir başka konuysa, kanıta dayalı tıbbın temelini oluşturan klinik araştırmalar ve bu araştırmaların yazılı metne dönüştürülmesiyle hazırlanan bilimsel dergilerde yayımlanan makaleler. Tıp yayıncılığı sektörünü de masaya yatıran Carl Elliott’ın sorguladığı konulardan bir başkası, hekimlerin hastalarına uyguladığı tedavileri yönlendiren bilimsel makalelerin güvenilirliği.


“İlaç pazarlamasının çoğunlukla pazarlama gibi gözükmemesi gerektiği düşünülür” diyor Carl Elliott. “Hekimler, reklâmlara değil, deneysel kanıtlara dayanarak ilaç yazdıkları konusunda ısrar ederler (hastalar da buna inanmak ister). Bu nedenle, ta başından beri ilaç üreticileri pazarlama araçlarını deneysel kanıt sunan araçlara olabildiğince yakın bir kılıkta tasarlamaya çalışmışlardır: Tıbbi dergiler, bilimsel makaleler, özetler, sempozyumlar, konferanslar, slayt gösterileri ve yuvarlak masa toplantıları.”


O halde büyük ölçüde ilaç endüstrisinin güdümünde hazırlanan, son derece bilimselmiş gibi görünen bu ayrıntılı senaryoya ne kadar güvenebiliriz? Bir başka deyişle, finansal çıkarların her şeyin üzerinde olduğu bir alanda at koşturan ilaç firmalarının arasında hastaların çıkarlarını ön planda tutmakla yükümlü olan doktorlar da, yine ilaç endüstrisinin desteğiyle yapılan çalışmalara, yayımlanan makalelere, yapılan toplantılara göre karar veriyorlarsa, verdikleri kararların gerçekten de hastaların çıkarını gözettiği iddia edilebilir mi? Dahası, tıp profesyonelleri bu aldatmacanın ne kadar farkında?


Yazar, ilaç endüstrisiyle tıp dünyası arasındaki çetrefilli çıkar ilişkilerine dikkat çekerken, bu ilişkilerde önemli rol üstlenen iki grubun etkisini özellikle inceliyor. Bunlardan birincisi, ilaçların satışından sorumlu olan tıbbi satış mümessilleri, yani endüstriyle doktorlar arasındaki ana iletişim kanalını oluşturan ve satışından sorumlu oldukları ilacın kotasını tutturmak için didinip duran firma temsilcileri. Diğeriyse, kendi alanlarındaki son gelişmeleri meslektaşlarına duyurmak üzere toplantıdan toplantıya koşturan ve hayalet yazarların hazırladığı makalelerin altına kendi imzasını koyan kanaat önderleri.


Sonuç olarak Carl Elliott’ın anlattıkları, aslında toplumun herhangi bir kesimini değil, hepimizi ilgilendiriyor. Sağlık hizmetlerinden faydalanan/faydalanamayan vatandaşları, hastaları, potansiyel hasta adayları olan sağlıklı nüfusu... Sağlık sektöründe çalışan tüm profesyonelleri, şu anda tıp fakültelerinde öğrenci olup da birkaç yıl sonra hastaların sorumluluğunu üstlenecek olan doktor adaylarını, meslek örgütlerini... İlaç firmalarının CEO’dan medikal müdüre, ürün müdüründen tıbbi satış mümessilline varana dek bütün çalışanlarını... Sağlık muhabirlerini, tıp yayıncılığıyla uğraşanları... Elliott her ne kadar Birleşik Devletler’deki çığırından çıkmış sağlık sisteminin genel bir resmini çiziyor gibi görünse de, aslında tüketim kapitalizminin sağlık sistemini nasıl ele geçirmiş olduğunu anlatıyor kitabında; dolayısıyla verdiği örnekler Birleşik Devletlerle sınırlı değil, küreselleştiği ve sermayenin esiri olduğu ölçüde kirlenmiş sağlık sisteminin parçası olan bütün ülkelerle ilgili.

Yazar: Carl Elliott

İngilizceden çeviren: Şiirsel Taş

Yayınevi: Hayykitap - 171


17 Ocak 2012 Salı

Modern Çağın "Büyük Birader"i



Yıllardır süregelen “Büyük Birader bizi gözetliyor” tartışmalarına Facebook, Twitter gibi ağların yeni bir boyut kazandığını da söylemek mümkün. Bu söylemin yerini “Artık tüm Dünya bizi gözetliyor ve bunu da bizim ‘rızamıza dayalı’ yapıyor” söylemi aldı.

Özel hayatlar, radikal görüşler, söylemler, hatta fotoğraflar, videolar arık ortada. Ünlüler ve siyasiler birbirlerine Twitter’dan cevap veriyor. İşin daha ilginç tarafıysa, bir zamanlar ‘ulaşılmaz’ dediğimiz kurumlar ve şahıslar artık “bir enter uzaklıkta”.

Sosyal paylaşım ağlarında herkesin eşit söz hakkına sahip olması öne çıkan başka bir unsur. Öyle ki sıradan vatandaş ünlü kişi ve kurumların mesajlarını takip edebiliyor, paylaşabiliyor. Bugün bir köşe yazarı, hem devlet büyüklerinin, hem diğer ünlülerin, hem de vatandaşın takip ettikleri arasında yer alabiliyor.

Özellikle Twitter, ‘gazetecilik’ anlayışına da farklı bir boyut getirmeye başladı. Daha önce doğru habere ulaşabilmek için büyük çaba harcayan gazeteciler, artık haber kaynağı olarak bu sosyal ağlardan faydalanıyorlar. Magazin muhabiri, magazine konu isimleri, spor muhabiri ise spor adamlarını, klüpleri takip ediyorlar. Bir Tweet, bir habere dönüşüyor. Gazeteci, haberin güvenilirliğini okuyucusuna duyururken “Twitter’dan açıkladı.” ifadesini kullanılıyor.

Sosyal paylaşım siteleri sayesinde artık vatandaş da bir gazeteci gibi, haberleri yorumlayarak arkadaşlarına duyuruyor, onun arkadaşları da kendi arkadaşlarına duyuruyor .

Öyle ki Vatandaş kendi gündemini özgürce sosyal ağlarda belirliyor.

2011’de TWITTER İLE YAZILI BASININ GÜNDEMİ NE KADAR EŞLEŞTİ ?

PRNet Halkla İlişkiler Araştırma ve Değerlendirme A.Ş, Twitter’da 2011 yılında en çok bahsi geçen konu başlıklarıyla, yine 2011’de yazılı basında karşımıza çıkan başlıkları karşılaştırdı. Twitter gündemi ve Basının gündemi ne kadar tutuyor , adetler ile raporladı.

Bir Türk Twitter kullanıcıları dizini olan Twitterturk’un, 2011 yılını baz alarak ‘Twitter paylaşım ağı’ hakkında yaptığı geniş çaplı araştırma verilerine göre;

Twitter’da en çok konuşulan ’10 önemli ‘olay’ şu şekilde sıralandı:

1-Arap Baharı,
2-Şike iddiaları
3-Haziran 2011 Seçimleri
4-Van depremi
5-Terör
6-Ekonomik kriz
7-Bedelli askerlik
8-İnternet filtresi
9-Atanamayan/atanmayı bekleyen öğretmenler
10-Çılgın Proje

PRNet, aynı konuları basında çıkan haber adetlerine göre yeniden sıraladı.

1-Haziran 2011 Seçimleri (80.072 haber),
2-Van depremi (32.965 haber),
3-Terör (32.667 haber),
4-Ekonomik kriz (30.571 haber),
5-Şike iddiaları (22.446 haber),
6-Arap Baharı (10.112 haber),
7-Bedelli askerlik (6.135 haber),
8-Çılgın Proje (5.815 haber),
9-İnternet filtresi (2.779 haber),
10-Atanamayan öğretmenler (1.051 haber)

Twitter kullanıcılarının 2011’de hakkında en çok konuştuğu “Arap Baharı” konusu, yazılı basın sıralamasında 6. sırada yer alarak ciddi bir farklılık gösterdi.

80 bin haber ile Basın gündeminin birincisi olan “Haziran 2011 Seçimleri” ise Twitter’ın ‘en çok konuşulanlar listesinde 3. sırada yer aldı.

Basın Van depremini 2011’in 2. Gündem maddesi olarak belirlerken, Twitter’da Şike iddiaları, Van depremini geçti.

2011 yılında Twitter’da hakkında ‘En çok yorum yapılan kişiler’ ise şöyle sıralanıyor:

1-Hilal Cebeci
2-Erol Köse
3-Okan Bayülgen
4-Nihat Doğan
5-Cüneyt Özdemir
6-Murat Boz
7-Melih Gökçek
8-Ahmet Hakan Coşkun
9-Doğuş
10-Pucca

PRNet, aynı isimleri yazılı basında çıkan haber adetlerine göre yeniden sıraladı.

1-Melih Gökçek (6.407 haber),
2-Nihat Doğan (1.791 haber),
3-Ahmet Hakan Coşkun (1.670 haber),
4-Okan Bayülgen (1.311 haber),
5-Murat Boz (1.107 haber),
6-Cüneyt Özdemir (946 haber),
7-Erol Köse (858 haber),
8-Hilal Cebeci (750 haber),
9-Doğuş (337 haber),
10-Pucca (239 haber).

2011’de Pampişleri ile Twitter gündemine oturan Hilal Cebeci’nin yazılı basında 750 haber ile her yıl olduğundan çok daha fazla habere konu olduğu aşikar. Aynı şekilde Erol Köse de sansasyonel açıklamaları ile her ne kadar 7. sırada yer alsa da basında 858 adet habere konu oldu. Twitter’da 7. sırada olan Melih Gökçek ise Basın sıralamasında 1.’lik koltuğunda.

TV DÜNYASI’nda Twitter ve Yazılı basının gündemi eşleşti; MUHTEŞEM ZİRVE!

1-Muhteşem Yüzyıl
2-Kuzey Güney
3-Öyle Bir Geçer Zaman Ki
4-Behzat Ç.
5-Leyla ile Mecnun
6-Disko Kralı
7-Survivor
8-Fatma Gül'ün Suçu Ne
9-Yetenek Sizsiniz
10-O Ses Türkiye

PRNet, aynı TV başlıklarını yazılı basında çıkan haber adetlerine göre yeniden sıraladı.

1-Muhteşem Yüzyıl (8.022 haber),
2-Öyle Bir Geçer Zaman Ki (4.303haber),
3-Behzat Ç. (2.951haber),
4-Fatma Gül'ün Suçu Ne (2.781 haber),
5-Survivor (2.418haber),
6-Leyla ile Mecnun (876 haber),
7-Yetenek Sizsiniz (771 haber),
8-Kuzey Güney (751 haber), * yeni
9-O Ses Türkiye (408 haber), * yeni
10-Disko Kralı (254 haber).

“Muhteşem Yüzyıl”, hem Twitter’da hem de yazılı basında ilk sıraya oturarak muhteşem bir gövde gösterisi yaptı.
Kanal yöneticilerinin Muhteşem’in karşısına koyacak kadar güvendikleri yeni dizi “Kuzey Güney” Twitter’da 2. sırada. Kulvara yeni yayın döneminde çıktığı göz önünde bulundurulursa, yazılı basın adetlerinde de iddialı olduğu söylenebilir.

Spor camiasında Twitter’ın ilk 10’u ;

1-Fenerbahçe
2-Aziz Yıldırım
3-Trabzonspor
4-Galatasaray
5-Beşiktaş
6-NBA Lokavt
7-Alex
8-Arda Turan
9-Volkan Demirel
10-El-Clasico olarak sıralandığını görüyoruz.

PRNet, aynı spor markalarını, yazılı basında çıkan haber adetlerine göre yeniden sıraladı.

Fenerbahçe (105.696 haber),
Galatasaray (88.544 haber),
Beşiktaş (76.195 haber),
Trabzonspor (64.853 haber),
Aziz Yıldırım (11.994 haber),
Alex (11.813 haber),
Arda Turan (8.429 haber),
Volkan Demirel (3.006 haber),
NBA Lokavt (1.390 haber),
El-Clasico (683 haber)

TV Dünyasında olduğu gibi Twitter gündemi ve Basın gündemi yine eşleşerek Fenerbahçe’yi 2011’in zirvesine taşıdı.

Kürk ve Deri Fuarı Karşıtı Basın Açıklaması




İSTANBUL BAROSU HAYVAN HAKLARI KOMİSYONU VE KÜRKE HAYIR PLATFORMU'NUN 17-19 OCAK 2012 KÜRK VE DERİ FUARI ORTAK BASIN AÇIKLAMASIDIR.


17/18/19 Ocak 2012 tarihlerinde İstanbul TÜYAP fuar alanında gerçekleştirilecek olan "İSTANBUL DERİ & KÜRK 2012" fuarını protesto metnimiz, gerekçelerimizle, basın ve kamuoyu ile paylaşılır.

Kürk ve deri kullanımının artık eski çağlarda olduğu gibi zenginlik ve statü sembolü değil; cehalet, bilinçsizlik, görgüsüzlük ve duyarsızlık" olarak algılanmaya başladığını hemen hemen herkes biliyor.
Teknoloji ve iletişim çağının zirve yaptığı günümüzde, kürk ve deri ürünlerinin nasıl elde edildiği de artık herkesin bilgisi dahilinde bir gerçektir. Kürklü hayvanların, (biz kürk hayvanları demiyoruz) doğdukları andan itibaren güneşsiz, topraksız suni ortamlarda aylarca tutularak ağır eziyet altında geçen süreler sonunda daha acılı ve korkunç olan; elektrik verilmesi, canlıyken başlarına vurularak etkisizleştirilip, diri diri kürk ve derilerinin üzerlerinden soyulduğunu bilmeyen neredeyse yoktur. Bu insanlık dışı üretim ve işleme sürecine seyirci kalmak, hatta üreterek, satarak, satın alarak ya da susarak dahil olmak, sorumluluk bilincine sahip merhametli kişilerin asla kabul edemeyeceği bir tavırdır. Kürk hammaddelerinden bazılarının kedi, köpek, tavşan, tilki olduğunu bilen pek çok kişi; kendisine daha uzak olan, günlük hayatta rastlamadığı mink, vizon, samur gibi hayvanların da varlığını artık biliyor.

Canlıların yaşam hakları doğumla başlar ve biri diğerinden üstün kılınamaz.

Hele ki "KÜRK" kullanmak için öne sürülebilecek hiç bir tartışma götürür mazeret yoktur.
Kürk vahşetinin tamamen sonlandırılması için çalışmalarımız her platformda devam edecektir.

Türkiye'nin en büyük metropolünde bütün bu gerçeklerden habersizmiş gibi "korkunç cehalet ve vahşet ürünlerini" sergilemekten çekinmeyen "İSTANBUL DERİ&KÜRK 2012" fuarını bu nedenlerle protesto ediyor, bütün bilinçli, duyarlı insanları da bilinçli seçimler yapmaya ve protestomuza katılmaya davet ediyoruz.

Değerli basın mensupları, sosyal ağlardaki dostlarımız, duyarlı halkımız ve meslektaşlarımızla paylaşırız.



KÜRKE HAYIR PLATFORMU
İSTANBUL BAROSU HAYVAN HAKLARI KOMİSYONU

9 Ocak 2012 Pazartesi

Otuz Yaşa Mektuplar




Maceracı ol, sevgili gençliğim...

Kendin için macera şudur: Meslekte ve yaşamda büyük bir maceranın
içinde olduğun duygusuna sahip olmalısın. Aşk konusunda geniş ufuklar,
bir anlayış, büyük bir insan sevgisi sana egemen olmalı... İnsan mutlaka
kendine erkenden bir “macera hediye etme” şansını yaratmalıdır.
Bir insanın yaptığı güzel işler ve yapmayıp ertelediği işler, yaşanmamış
aşklar ileriki yaşlarda insanın içinde bir burukluk olarak kalabiliyor. Toparlayacak
olursam derim ki: “Sakın ha iş ve aşk konusunda hiçbir şeyi
erteleme...”

Ali Poyrazoğlu


Meri İstiroti başarılı iş insanlarını 30’lu yaşlarına geri götürdü. Ortaya çıkan mesajları kendi kaleminden derledi. “Otuz Yaşa Mektuplar” değerli iş insanlarının 30 yaşındaki kendilerine yazdıkları mektupları içeriyor. Gençleri, rol modelleri ile buluşturma misyonu taşıyan kitap; aynı zamanda, satışından elde edilecek gelirle sağlık bilimlerinde okuyan ihtiyaç sahibi öğrencilere de burs imkanı sağlıyor.

Meri İstiroti’nin kaleme aldığı Doğan Kitap’tan çıkan “Otuz Yaşa Mektuplar” D&R’larda okurlarıyla buluşmak üzere raflardaki yerini alırken İstiroti, eserin amacını şöyle tanımlıyor: “Amacım, günümüzün farklı değer yargılarıyla büyüyen, daha yüzeysel ve maddi değerlere erişmenin içsel derinliğe ulaşmaktan daha baskın olduğu gençliğimize “mentorlük” yapabilecek çok değerli şahsiyetleri yanı başlarına getirebilmekti. Her birinin yaşam serüvenlerini ve kendi gençliklerine yazdıkları mektupları okurken okuyucuların geleceklerini aydınlatabilmeyi arzuladım.”

“Otuz Yaşa Mektuplar” da her biri kendi mesleklerinde seçkin 44 isim, 30’lu yaşlarına geri dönüyor ve yaşadıkları tecrübelerle gençlere sesleniyor. Tiyatrocu, iş adamı, müzisyen, din adamı vb. farklı meslekten, farklı dinden, farklı kuşaktan ve farklı geçmişten 44 ayrı renk, bu eserde aynı çatı altında toplanıyor. Kimisi “keşke”leriyle, kimisi “iyiki”leriyle hem geçmişlerini yad ediyor, hem de kendilerini keşfetmenin keyfini yaşıyor ve yaşatıyor.

Bugünkü aklım olsaydı çok daha farklı davranırdım” dediğiniz olur mu? Bu kitapta; yaşanan çok değerli tecrübeler, kazanılmış başarılar, üst noktalara ulaşmak için yapılmış hatalar var... Kendi başımıza gelmese bile bu tecrübeleri okuyarak, hayat yolumuzu bir miktar daha bilinçli kat edebiliriz.

4 Ocak 2012 Çarşamba

İmmün İlişkili Hastalıklar

İlgilenenlere...